Bizi çalışmaya iten şey ne veya kurumumuzda herşeye ragmen durmamızı sağlayan çekici güçler ne sizce?
Türkiye haftalık 45 saat çalışma ile Avrupa’nın çalışma saatlerinin çok üzerinde çalışıyor. Her ne iş yapıyor isek yapalım günün sonunda sabah kalkıp işe gidiyoruz ve akşam belirlenen saatte ki genelde bu 9-18 gibi işten ayrılıyoruz. Kabaca hesap yapar ise sabah kalkış, yol süresi ve toplam çalışma saatimizi de hesaba katıp yapar isek.
Toplam 9 saat iş
Sabah kalkma ve yol süresi gidiş-dönüş en iyi ihtimal 2 saat dersek
Normal bir insanın ortalama uyku süresini de 7-8 saat diye hesaplar isek.
Bize kalan kendimize ayırabileceğimiz toplam saat 6 saat oluyor. Hafta sonları hariç günde toplam 6 saatimizde hem evimiz, eşimiz,çocuğumuz ile ilgileneceğiz bir yandan da kendimize kendimiz için bir alan yaratacağız. Tabii bu 6 saati de eve girdikten sonra isle ilgili hiç telefon almadığımız ve de evde çalışmadığımızı düşünerek hesaplıyorum. Tüm bu süreçte sadece para kazanmak için mi bu kuruma ve işe gidiyoruz yoksa bunun altında ne gibi bizi besleyen ögeler var?
Kimisi bir ünvanı olması ve o ünvanı ile hayatta yer aldığı için o kurumda çalışıyor. Zira kafasına taktığı o şapkanın üzerinde X bey veya hanım şu ünvanda. Bu kendisini iyi hissettiriyor. Senelerce okuduğu üniversiteler, aldığı ek eğitimler ile sonunda bu ünvanı gerçekten elde etmiş bununla da gururlanması çok da anlaşılır birşey. Bir süre sonra o kişi, o ünvandaki kişi dışında kendini görememeye başlıyor maalesef. Hepimiz zaman zaman bunu yapmıyor muyuz, halbuki o kadar çok görevlerimiz ve sorumluluklarımız varken bizim ebeveyn, çocuk, arkadaş, eş şapkalarımız da varken sadece iş şapkası ve o şapkadaki ünvana bağlı kalmıyor muyuz? Dİğer şapkalarımızın boyutunu ya küçültüyoruz ki diğer büyüğe yer açalım veya diğer şapkaları takmamak için türlü bahaneler üretiyoruz. Çalışmasam yapardım, keşki vaktim olsa gelirdim, ah biraz zamanım olsa şu eğitimi alırdım; çocuğumla daha fazla ilgilenirdim (ki çocuk büyüyünce bu durum daha çok koyuyor insana tecrübe ile sabit maalesef) . O büyük ünvan şapkamız ile ortada dünyaları yaratıyoruz. Zannetmeyin ki küçümsüyorum veya bu şapkayı önemsizleştiriyorum. Çünkü biliyorum ki onca yıllık emeğinizin karşılığını kimsenin kayırması olmadan,kimsenin sırtını sıvazlamadan elde etmek, siz olduğunuz ve kattıklarınız ile o ünvan sahibi olmak gerçekten çok ama çok güzel, çok özel bir duygu.
Kimimiz ise işi bu kadar içselleştirmiyor, çalışmıyor demiyorum bir bilim adamı kıvamında işini en iyi şekilde yapıyor ve parasını alıyor. Bu para yani emeğinin karşılığı için çalışıyor. İşimi yaparım bunun karşılığı rakamı alırım hatta yüksek olursa super olur ve çalışırım. İşi içselleştirmem, sonuçta her emeğin maddi ve manevi karşılığı yok mu hayatta diyor.
Kimimiz ise iş yerindeki arkadaşlar, ekip arkadaşları, edindiği dostluklar için o kurumda kalmayı tercih ediyor. Evet diyor az para kazanıyorum ama iş yerinde geçirdiğim 9 saati iyi bir ekiple, doğru ilişkiler kurarak ve yaptığımdan zevk alarak geçiriyorum. Ünvanım aslında başka yere gitsem daha iyi olabilir veya kazanacağım para daha yüksek olabilir fakat bu ekiple veya bu kişilerle zevk alarak çalışmayı tercih ediyor.
Kimisi ise parasından da, ünvanından da memnun olmasa da içinde bulunduğu kurumun büyüklüğü, piyasaki değeri ve şu şirkette çalışıyorum dediğinde insanlardan yükselen hayranlık için o kurumda çalışıyor. İçinde bulunduğu kurum artık kendi oluyor. Firmanın para kazanması ile, çıkardığı reklamları ile eşin-dostun, arkadaşların o kurum özelindeki hayranlığı ile beslenerek o firmada kalmayı tercih ediyor.
Sonuçta hepimizin para kazanmak dışında bir kurumda yaşamak için nedenleri oluyor. Kimi çok parayı ama belki de bir o kadar yaşayacağı huzursuzluğu stresi yeğliyor, kimi az para iyi dostluk arkadaşlık, iyi iş çıkarma peşinde oluyor veya bundan daha iyi daha büyük daha saygın kurum nerede bulurum diye kalıyor.
Peki tüm bunları anladık da covid ile birlikte özellikle Amerika’nın öncülük ettiği ve etkileri tüm dünyada da olan işten ayrılmalar neden olmaya başladı. Çünkü gördük ki hayat gidiyor, hayatımız dünyanın öngöremeyeceği sadece Amerikan filmlerinde gördüğü bir aksiyon filmi imiş gibi bir anda bitiveriyor. Günün sonunda arkadaşlarımız, tanıdıklarımız, sevdiklerimiz bir anda hastalandılar daha da kötüsü kimisini kaybettik. Gördük ki evet iyi paralar kazanıp, iyi ünvan sahibi olup, iyi hayatlar yaşamak ve kendimize, kendi sağlığımıza, hobilerimize vakit ayırmak yerine bunları tercih ederken umulmadık bir şekilde hayatlarımız ellerimizden kayıyor. Garip bir dilemma değil mi?
Doğrusu ne? Bence kişiye, kişinin ne ile beslendiğine bağlı olarak değişiyor bu durum. Önemli olan herşeye ragmen kendimizi nasıl hissediyoruz; hayatımızı dengede nasıl tutabiliriz onu bulmak. En kıymetlisi de bu değil mi? Önümüzü görmek ve ileriye bakarak yol alabiliriz hayatta, aksi taktirde sisli yolda araba sürerken önümüze bakarak, yola dikkat edeyim kaza yapmayayım diye uğraşarak o istediğimiz noktaya maalesef gidemeyiz. Günü kurtarırız, önümüze bakarız.
Hayatınızda güzel gidişlerin olduğu, bunu vizyonlayabileceğiniz, dengeli bir hayat dilerim hepimize.